İçinde yasadığımız şehirlerle olan ilişkimiz,
şehirlerin büyümesi ve kalabalıklaşmasıyla birlikte,
günden güne daha eksik ve sorunlu bir hale gelebiliyor.
Hele bir de günlük yaşamın koşuşturması, iş stresi ve dahi ulaşımda kaybedilen zaman da bunlara eklenince
şehrin sokaklarına, mahallelerine, değerlerine ve hepsinden önemlisi geçmişine yabancılaşıyoruz.
Şehirlerin büyümesiyle gelişen ve şehri bir ağ gibi sarmaya başlayan toplu ulaşım araçları ve arabacıklarımız beraberinde hatırı sayılır bir konforu getirirken bizi de şehrimizin sokaklarından koparıyor.
Gitgide daha az yürüyoruz.
Bir süre sonra şehrimiz bizim için gelmişi ve geçmişi olmayan ve sürekli şu anın yaşandığı bir mekâna dönüşüyor.
Oysa unutuyoruz ki bu şehir binlerce yıl boyunca ne kültürlere, ne topluluklara, ne şahsiyetlere ve ne yapılara mekân oldu.
Tüm yaşanmışlıklar şehrin toprağına, suyuna, sokaklarına ve binalarına sindi.
Hele bu şehir dünyamızın iki büyük merkezinden biri olan Istanbul ise, bahsettiğimiz sadece bir şehrin tarihi değil, gezegenin tarihidir.
İstanbul’la aramızdaki buzları eritmenin tek yolu koşuşturmayı bir süreliğine de olsa bırakıp, kafayı kaldırıp sokakları arşınlamaya ve tarihin tüm izlerini keşfetmeye çalışmaktan geçiyor.
Eğer niyetli ve kararlıysanız, gelin İstanbul’u kapı kapı, sokak sokak, semt semt bizimle yürüyerek keşfedin ve şehrin sesine kulak verin.