Egemen Demircioğlu İLE ÖNÜMÜZDEKİ GEZİLER VE SUNUMLAR

Egemen Demircioğlu 1001 DERGİ YAZILARI

,

Kuş Yuvası

EGEMEN DEMİRCİOĞLU Boğaziçi Üniversitesi’nin eskiden Robert College olan güney kampüsünde “Manzara” denilen çok hoş bir yer vardır. Söz konusu “manzara” tabi ki Boğaz ve karşı kıyıdır. Manzara’dan biraz sağa doğru yürüdüğümüzde, kampüsün sınırını belirleyen alçak duvarın hemen arkasında, ayağımızın dibinde, bahçe içinde bir ev olduğunu görürüz. Burası Tevfik Fikret’in Aşiyan’ıdır. Tevfik Fikret daha çok Galatasaraylı […]

, ,

Barbara

Tarihi Yarımadanın tam ucunda, yani tam Sarayburnu’nda, Bizans başkentinin törensel deniz kapısı bulunuyordu. Buranın asıl bilinen adı “Aya Barbara Kapısı”’dır ama “Vasilike” diye de anılıyordu; yani “İmparator Kapısı”. Önünde rıhtımı vardı. Osmanlılar bu kapıyı aynen devraldılar. Fethin ilk yıllarında Osmanlı devletinin kendine güveni tam değilmiş anlaşılan, en azından denizde. Nitekim, padişahın yeni sarayının denizden gelecek […]

,

Serdap

Pouqueville adında bir Fransız gezgin – bir fırsattan istifade – Sarayın bir kısmını gezme imkanı bulur ve gördüklerini kağıda döker (1805) (Yedikule zindanlarını da iyi tanırdı kendisi!). Onu saraya kaçak sokan ve orada rehberliğini de yapanlar önemli kişilerdir: özellikle İstanbul gravürlerinden dolayı çok adı geçen Melling ve Avusturyalı bahçe tasarımcısı Jacob Ensle. Bu iki sanatçı […]

Put

Heykelin kendisi en sempatik Atatürk heykellerinden değil (bunu saptamak için anket yapmadım tabi ama öyle gibi geliyor bana!). Atatürk’ü eli belinde, yumruğunu sıkmış, öfkeli biri gibi değil, vakur, kibar, efendi bir insan olarak anmak daha çok tercih ediliyor sanki. Ama tarihi önemi ve anlamı büyüktür Sarayburnu’ndaki heykelin. Türkiye’deki ilk insan figürlü heykeldir ve bu özelliğiyle […]

,

Atatürk

Sarayburnu bugün tanınmaz haldedir malum. Saray bahçesi olarak tanınmaz halde olmasını bırakın, bildiğimiz modern Sarayburnu olarak da tanınmaz haldedir. Halbuki şehrin en prestijli noktası olabilirdi. Nitekim, bildiğimiz Atatürk heykelini oraya koyan o zamanki belediye yer seçimini yaparken bunu da düşünmüş olabilir. Heykel 1926’da konuldu. Yer seçiminin gerekçesi, Bandırma’nın Samsun’a gitmek üzere Sarayburnu rıhtımından hareket etmiş […]

Hodegetria

Hodegetria bir Meryem Ana ikonasıdır ve Rumlar için çok önemlidir. Dolayısıyla İstanbullular olarak bizim için de önemli olması gerekir – en azından şehrin tarihi bağlamında veya Rum arkadaşlarımızdan dolayı (benim aklıma hemen Vlaherna Kilisesindeki Can kardeşimiz geliyor). Hodegetria, “Yol Gösteren” demek. Birinin önüne düşüp ona yolunu gösteren; rehber anlamında. Bu “yol göstericiliğin”, Meryem Ana ayazmalarında […]

Fedakarlık

Abdülaziz, atalarının güzelim sarayını Rumeli Demiryolu uğruna feda etti: etrafındaki birçok insanın ciddi uyarılarına aldırmadan hattın sarayın bahçesinden geçmesine izin verdi (“Geçecek olan şömendöferse, geçsin de isterse göğsümden geçsin” dedi, rivayete göre). Demiryolunun önüne çıkan ne varsa yıkıldı sarayın bahçelerinde. İncili Köşk de bu fedakarlığa kurban gitti nitekim. Padişahın o zaman için yüce gönüllülük gibi […]

,

Gece yarısı ekspresi

Tanzimat sürecinin önemli unsurlarından biri gayri Müslimlerdi. Gayri Müslim meselesi özellikle Balkanlarda yaşanıyordu; gayri Müslim nüfusun büyük çoğunluğu Balkanlar’daydı ve Balkanlar’daki nüfusun çoğunluğu gayri Müslim’di (Balkanlar’da gayri Müslim – Müslüman oranı 5’e 4 gibiydi; bu oran Anadolu’da 1’e 5’ti. Doğu Anadolu gayri Müslim’leri yani Ermeni meselesi nispeten geç ortaya çıkacaktır). Hem gayri Müslimler Avrupalılar tarafından […]

, ,

Aya Yorgi’nin Kolu

Bizans İmparatorluk Sarayı, başka deyişle “Büyük Saray”, geniş bir alana yayılan bir kompleks niteliğindeydi. Gülhane’ye yakındı: kabaca Sultanahmet Camii’nin bulunduğu yer ve caminin ve hipodromun vs. altında kalan bütün yamaç. Bu kadar yakın olunca, saray kompleksi Gülhane’ye yayılma eğilimi gösteriyordu doğal olarak. Nitekim, Makedonya hanedanının kurucusu Birinci Vasileios (9’uncu yüzyıl), bulunduğu bölgenin adıyla anılan Mangana […]

,

Demangel & Mamboury

Mütareke döneminde Fransız işgal ordusu Gülhane bölgesine yerleşti. Fransız askerlerinin geleneksel “şarap hakkı” çok faydalı bir işe vesile oldu: şarapları saklamak üzere mıntıkada uygun yer aranırken birtakım Bizans mahzenlerine, sarnıçlarına rastlandı ve bu da Fransızları bölgede kazı yapmaya sevk etti. Fransızlar, işgal ettikleri ülkelerde arkeolojik araştırma yapmalarıyla övünürler (işgal çok övünülecek bir şey değil tabi […]

Soteros

İncili Köşk, Soteros (selamete kavuşturan – Saint Sauveur) İsa ayazmasının üzerine yapılmış. Ayazmanın varlığını sürdürmesine izin vermiş padişah. Rumlar, özellikle 6 Ağustos Metamorfoz yortusunda (Latincesi: Transfigürasyon; yani İsa’nın havarilerine görünmesi ve yüzünün değişip ışıldaması), ama kutsal sudan medet umduklarından, sık sık başka zamanlarda da ayazmayı ziyaret eder; ziyaretçiler Köşkün önündeki daracık sahil parçasını doldururlarmış. Bu […]

İncili Köşk

İncili Köşk Marmara’ya bakar ama; daha doğrusu bakardı, yıkılmadan önce. Yıkılmış hali bile etkileyicidir. Sapa sağlam altyapıları Marmara Surlarının en göze çarpan unsurudur hala. İncili Köşk’ü Sinan Paşa yaptırmış. Zaten “Sinan Paşa Köşkü” diye de anılır. “Çayır Köşkü” diye de! Topkapı Sarayı’ndaki isim anarşisine alışmamız gerekiyor! Paşa köşkü yaptırıp Üçüncü Murat’a hediye etmiş. Üçüncü Murat […]

,

Loccia

Üçüncü Avlu’nun doğu, yani Marmara tarafında bulunan hamam-hazine dairesi grubu da “arka oda” konumunda gibidir. Hamamı kubbelerinden tanıyabiliriz, demiştik zaten; ona entegre hazine dairesini de balkonundan, daha doğrusu loccia’sından tanıyabiliriz. Hazine dairesi her ne kadar bugün Topkapı Sarayı Müzesi’nin en gözde seksiyonu ise de, Osmanlılar zamanında– içinde hazine de saklansa – neticede bir depoydu. İçinde […]

,

Arka Bahçe

Topkapı Sarayı’na Marmara’dan baktığımızda, manzaranın baskın unsuru mutfaklar ve onların düz, yüksek duvarlarıdır, malumumuz. Nitekim, esasen bize sırtını dönmüş bir Topkapı Sarayı’yla karşı karşıyayızdır. Saray arazisinin Marmara tarafı zaten işlevleri bakımından tam bir arka bahçe niteliğindeydi. Sur-ı Sultani ile Marmara surlarının birleştiği köşede, saray alanı içinde, “Kuşhane” vardı. Bir nevi kümesti bu (Fatih onu kiliseden […]

,

Gizli Bahçe

Ahırkapı’ya doğru, minik limanı izleyen ikinci burcun hemen solunda bir kapı vardır. Demir kapısı özenle yenilenmiştir. Kapı her zaman açıktır ve müthiş davetkardır. Kapı ve içinden görülen arkadaki yabani yeşillik inanılmaz bir şekilde “Gizli Bahçe”’yi (bkz. Frances Hodgson Burnett’in romanı) hatırlatır. Nitekim, Topkapı Sarayı, tıpkı “Gizli Bahçe” gibi, on dokuzuncu yüzyılda padişahlarca terk edilerek tümüyle […]

,

Teofilos

Mangana kritik bir nokta olduğu için buradaki surlar önemliydi. Nitekim, Bizans döneminde birkaç defa baştan yapılırcasına onarıldı buradaki surlar. Bugün bu bölgede gördüğümüz surların hemen hemen hepsi imparator Teofilos’un eseridir. Surların bu kısmında bol bol gördüğümüz yazıtlarda hep bu imparator anılır (esasen, bir imparatorun bu kadar küçük bir alanda bu kadar çok anılmasının başka bir […]

,

Tabhane Mescidi

Mangana’nın önünde de minik bir liman vardı. Malzeme giriş çıkışlarında kullanılan tekneler için. Limanı, orada bulunan küçük parktan ve o parkı süsleyen Murat Reis heykelinden rahatça tanırız. Sahil yolu yapılmadan önce, bugün parkın olduğu yerin önünde Tabhane Mescidi vardı. Tabhane, güç kazanma yeri anlamında. Yani, nekahet dönemindeki insanlar için. Nitekim, yukarıda bahsettiğimiz Hasta Odaları hemen […]

Mangana

Gülhane bölgesinde bulunan Bizans kurumları arasında iki adet Lazarus manastırı vardı. İşte bunlardan birine aitti, Gülhane hastanesinin cephe binasını taşıyan, yukarıda bahsettiğimiz (sarnıç işlevi de gören) teras. Gülhane bölgesinin Sarayburnu tarafındaki komşusu olan alan, Bizans döneminde “Mangana” diye anılırdı. “Mangana”, askeri malzeme deposu demek. Silahların, kuşatma gereçlerinin, mekanik savaş araçlarının saklandığı, onarıldığı, üretildiği vs. stratejik […]

Takvim-i Vekayi

Otluk Kapısı’nın hemen yukarısındaki kapı bir “koltuk kapısı”’dır. Yani, yine saraya ait bir küçük servis kapısı. Sarayın içinde, bu kapıdan girince varılan yerdeki matbaada, 1852’den itibaren Takvim-i Vekayi basıldı (aslında “kaime” – köylü diliyle “gayma” – yani kağıt para – basmak için kurulmuştu). Takvim-i Vekayi’yi “Olaylar Gazetesi” veya “Haber Bülteni” filan diye çevirebiliriz. 1831’de İkinci […]

Hastane

14 Mart 1827 Türk tıbbının kuruluşu kabul edilir ve senenin bu günü o yüzden Tıp Bayramı’dır. Bu, İkinci Mahmut zamanında ilk modern tıp okulunun kuruluş tarihidir. Söz konusu olan Askeri Tıp Okulu’dur. Sivil Tıp Okulu çok sonradan kuruldu ve ayrı bir konu. (Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye vs Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye) Okul, kuruluşundan kısa bir süre sonra […]

Ahır

Lazarus yokuşundan indiğimizde (askeri bölgeye girebildiğimizi varsayarsak!) kendimizi eski Gülhane Askeri Hastanesi kompleksi içinde buluruz. Otlukçu Kışlası vardı burada İkinci Mahmut zamanında. Gülhane Hastanesi’nin Ahırkapı’ya çıkan kapısı Saray’ın Otluk Kapısı idi, nitekim.  Sarayın dışında, kapının tam karşısında Büyük Ahırlar vardı. (“Ot”’un atların doyurulmasıyla bir ilgisi vardır muhakkak). Padişah’ın atlarının barındırıldığı meşhur Istabl-ı Amire başka bir […]

Sur-ı Sultani

İkinci Mehmet Fetih’ten hemen sonra şehrin en merkezi yerine sarayını kurdu. Muazzam bir alana yayılan bu sarayı Süleymaniye gezimizde anmıştık (bugünkü Beyazıt Meydanı’nı, İstanbul Üniversitesi’ni ve Süleymaniye Külliyesi’ni kaplıyordu). Oradan memnun kalmadı ama Fatih. Çok geçmeden, “ofisi” olarak hizmet verecek olan yeni sarayını tarihi yarımadanın en ucuna yaptı; bugün bildiğimiz Topkapı Sarayı’nın bulunduğu yere yani. […]

Pertev

Osmanlılarda keyfi idamın son bulmasının simge ismi – daha doğrusu simge kurbanı – Pertev Paşa’dır. Başa dönersek: genç bürokrat Pertev Efendi bir gün katiplerden birinin yazısını görüp beğenir ve “kim bu?” diye sorduğunda “Yozgatlı Akif Efendi” cevabını alınca “Allah Allah, ben Yozgat’tan bir tek deveci çıkar bilirdim, demek katip de çıkıyormuş” der. Sen misin diyen! […]

Cellat

Koca koca vezirler Sarayın kapısında (Orta Kapı’da) atlarından inip kapının eşiğinden içeri adımlarını attıkları anda kuzu gibi olurlardı (Reşat Ekrem Koçu). Azil her an başlarına gelebilecek bir şeydi. Azle idamın eklenmesi de gayet yüksek bir olasılıktı. Kendisine azli bildirilen vezir doğru balıkhaneye yollanırdı. Hem de koştura koştura. Nefes nefese balıkhaneye vardığında Bostancıbaşı’nın orada (pis pis […]

Balıkhane

Balıkhane Sarayın birimlerinden biri idi. Balığın havuzlarda saklandığı ve avlandığı yerdi. Balıkhanenin önüne dalyan kurulurdu. Balıkhanenin yeri gayet bellidir. Cankurtaran deniz fenerinin hemen soluna baktığımızda, surların biçiminden orada eskiden bir girinti olduğunu anlarız. Orası Bizans zamanında da minicik bir liman gibiydi (surlar zaten Bizans yapımıdır). Bugünkü sahil yolu yapılınca surların denize sıfır olma özelliği kalmadığı […]

Mezbelekeşan

Bostancılar devşirme idiler. En azından devşirme uygulaması yürürlükteyken öyleydiler. Tıpkı yeniçeri adayları gibi, çocuk yaşta ailelerinden alındıktan sonra, dili öğrensinler, kültürü benimsesinler diye bir Türk (yani Türkçe konuşan) çiftçi ailesinin yanına verilmiş olurlardı, saraya Bostancı olarak gelmeden önce. Bu zerzevat yetiştirici personelin biraz “gündüz külahlı gece silahlı” türden olduğunu da tahmin edebiliriz rahatlıkla. Bostancılar bir […]

Bamyacılar vs Lahanacılar

Saray’ın cirit derbisi Bamyacılar ile Lahanacılar arasında olurdu. Orada hala durur Bamya ve Lahana nişan taşları. Lahanayı Üçüncü Selim, Bamyayı İkinci Mahmut diktirmiş. Bu sebzeli takım adları bize sarayın bahçelerinin işlevlerinden biri hakkında ipucu verir. Evet: Sarayın bahçelerinin önemli bir kısmı bostan olarak kullanılırdı. Esasen, Saray bahçeleri son derece üretken bir şekilde kullanılırdı. Anlaşılan, padişahın […]

,

Kasır

Gülhane Kasrını Abdülaziz yıktırdı (1865), çevredeki başka kasırlarla birlikte. Orada kurulu askeri okulların komutanı bunların lüzumsuz masraf olduğuna inandırdı onu. Ama ben o kasrı sanki görür gibi oluyorum uzaklardan. Ekli resimde, Adalet Kulesi’nin tam altına denk düşen, yeşillikler içinde ve bir set üzerinde minik (çok minik) bir köşk var. Tamı tamına eskiden Gülhane Kasrının olduğu […]

,

Gülhane

Kadıköy – Sirkeci vapurunu kullananlar her seyahatlerinde çağdaşlaşma tarihimizin başlangıcını oluşturan olayın meydana geldiği yeri görürler, herhalde çoğu durumda farkında olmadan. Dile kolay: çağdaşlaşma! Hala her gün ve gayet sıcak yaşadığımız bir olgu. Gülhane’den söz ediyorum tabi ki. Ve Tanzimat Fermanı’ndan. İnsan ister istemez Gülhane Hattı Hümayunu’nun okunduğu yeri Gülhane Parkı olarak hayal ediyor. Halbuki […]

Gene Gennadios

EGEMEN DEMİRCİOĞLU Kilisenin kimliği konusunda en ufak bir şüphe yoktur çünkü kilise Fetih’ten sonra tam 138 yıl Rum cemaatin elinde kalmıştır, hem de Patrikhane Kilisesi olarak (dolayısıyla kaydı kuydu bol bol mevcuttur). Fatih Patrikhane kilisesini (yani Ayasofya’yı) camiye çevirmişti zaten. Kendi elleriyle kurduğu patrikhaneye bir kilise tahsis etmesi gerektiğinde, Ayasofya’dan sonraki en prestijli kilise olan […]

,

Fethiye

EGEMEN DEMİRCİOĞLU Pammakaristos III Murat döneminde camiye çevrildi. Azerbaycan’daki bir fethin şerefine adı Fethiye Camii oldu. Ondan önce de kiliseyi camiye çevirme girişimleri olmuştu. Kilisenin yükseklerdeki havadar ve manzaralı konumu Osmanlı muktedirlere çok çekici geliyordu. Fatih’in oğlu Beyazıt döneminde mesela böyle bir girişim oldu. Fatih’in fermanları ortaya çıkarılıp kilise kurtarıldı. Benzer şeyler Yavuz ve Kanuni […]

Define Avcıları

EGEMEN DEMİRCİOĞLU Kiliseden çıkıp sola ve tekrar sola döndüğümüzde (kilisenin etrafını dolaşmış oluyoruz), önce kiliseye komşu birtakım yıkıntılar dikkatimizi çeker. Yıkıntıların önündeki alanda çerçöp ve her zaman muhakkak birtakım tavuklar bulunur (ve piliçleri avlamak için fırsat kollayan kediler!). Bu yıkıntılar eskiden Kiliseye ait müştemilatmış (ve tarihi bina anladığım kadarıyla). Gel gelelim, define avcıları, define bulacağız […]

Kırmızı Mektep

EGEMEN DEMİRCİOĞLU Kıpkırmızı…. demiştik. Zaten “Kırmızı Mektep” diye de anılır öteden beri. Tahmin edeceğiniz gibi Rum Erkek Lisesi’nden bahsediyoruz. Türkçe isim pek etkileyici değil. Rumca orijinal isim bize kurumun önemini daha iyi anlatır: “Megali tou Genous Skoli”. Yani, “Milletin Büyük Okulu” (Kısaca “Megali Skoli”, yani “Büyük Okul”). Kuruluş tarihini de öğrendiğimizde karşımızda hakikaten GSL’ye rakip […]

,

Takke

Biraz yukarıda, Kırmızı Mektep’le komşu Mesnevihane vardır. Bahçesinden güzel Kırmızı Mektep fotoları çekilebilir. Mesnevihane’nin minaresinin tepesinde bir derviş takkesi dikkatimizi çeker. Buranın tarikat erbabına (yani mutasavvıflara) ait olduğunu gösterir bu. Nitekim, Mesnevihane esasen bir tekkedir. On dokuzuncu yüzyılda, içinde Mesnevi öğrenilsin, okunsun vs. diye yaptırılmış (Mesnevihane de “feci restorasyon” bağlamında tartışılan yerlerden). Buradan itibaren artık […]

Mihail

Tabi ki ilk gözümüze çarpan, bahçenin hoşluğudur (birçok başka Rum Ortodoks kilisesinde olduğu gibi). Bahçenin bir köşesinden, kırmızı rengiyle ve bütün ihtişamıyla Rum Erkek Lisesi görünür. Ön planda, yine kırmızı tuğladan (ve gayet yeni olan – 1892) Moğolların Meryem’i Kilisesinin çan kulesi. İçeri girdiğimizde Dört Yapraklı Yonca planı hemen hissederiz. Ama aynı zamanda bu orijinal […]

,

Antakya

EGEMEN DEMİRCİOĞLU Artık kiliseye girmenin zamanı geldi. Kiliseye göz kulak olmakla görevli aile bize kapıyı açar. Söz konusu aile, daha önce de bahsettiğimiz Hataylı Ortodoks Araplardandır. İstanbul’daki Rum Ortodoks kiliselerinin hemen hemen tümünün bekçileri bu Hataylı vatandaşlarımızdır esasen. Antakyalı Ortodokslar, bekleyebileceğimiz gibi, Antakya Rum Ortodoks Patrikliğine bağlıdırlar ama bu patriklik bir süredir (14’üncü yüzyıldan beri!) […]

Taş Odalar

Bakışlarımızı yine Petrion’a çevirelim fakat bu sefer tepelere değil, aşağılara, daha yakınımıza, göz hizamıza bakalım: Haliç surlarının dışında bir dizi taş yapı görürüz. Bunlar muhakkak dikkatimizi çekmiştir bu yoldan arabayla vs. geçerken. Bunlar, bir zamanlar Fener Beylerinin oturduğu konaklara ait yapılardır. İstanbul’un alınmasından bir yüzyıl geçtikten sonra Rum cemaati oldukça toparlanmış görünüyor. Rumlar, imparatorluğun geniş […]

,

Manastır

Haris Spataris, Vodina Caddesini Manastır Yolu diye anıyor. Çünkü Vodina Kafe’nin komşusu olan geniş arazide (15 dönüm gibi oldukça büyük bir alan) Kutsal Mezar Manastırı bulunuyordu. İsa çarmıhtan indirildikten sonra, zamanın usulüne uygun olarak cansız bedeni kayadan oyulmuş bir mezar odasına konuldu ve mezarın girişi ağır bir taşla kapatıldı. Gel gelelim, üç gün sonra, Mecdelli […]

Şeytanoğlu

Bahsettiğimiz geniş alan bugün “Kantemir’in Sarayı” diye anılır. Başlangıçta burası Kantakuzenos diye bir Rum asilzadesine aitti. Kantakuzenos’lar, malum, Bizans’a imparator da vermiş büyük bir aile (Orhan Bey İmparator Kantakuzenos’un kızı Teodora ile evlendi). O sülaleden bir kişi Süleyman’ın zamanında müthiş zengin oldu. Süleyman ona kürk ticareti tekelini vermişti. Müslüman nüfus onu Şeytanoğlu diye anıyordu. Şeytanoğlu […]

, , ,

Ulah

Tarih derslerinden hatırladığımız Eflak ve Boğdan bugünkü Romanya’yı oluşturan iki ülkedir: “Wallachia” ve Moldova (ya da Moldavya). “Wallach” Türkçe’de “Ulah” şeklinde yer alıyor (“Wallachia”’nın karşılığı da “Ulahya”). “Wallach” kabaca “Latin” demek; daha doğrusu, orijinalinde, “Latinleşmiş Kelt”. (Galler anlamında “Wales” ve Fransızca konuşan Belçikalılar anlamında “Wallon” aynı kökten geliyorlar). Nitekim Romenler bir Latin milletidir malumumuz (ama […]

,

Dimitri Kantemir

Dimitri Kantemir uzun uzun anılmaya değer bir insandır. Kantemir bir Romen asilzadesiydi (Boğdan). Babası Voyvoda’ydı. Hem yukarıda bahsettiğimiz çerçevede rehine olarak hem de eğitimi için vs. uzun yıllarını (25 yıl kadar) İstanbul’da geçirdi. Osmanlı kültürünü iyi öğrendi. O da çok entelektüel biriydi. Birçok başka entelektüel etkinliğinin yanı sıra Osmanlı Müziği için bir nota sistemi geliştirdi. […]

,

LEVANTENLER

EGEMEN DEMİRCİOĞLU Başka bir yerde yayınladığım “Kadıköy” tefrikalarından, “Moda ve Lorandolar” konulu paylaşımımla ilgili alıntıdır (esasen, alıntı da daha önceki Beyoğlu II (Galatasaray – Tünel arası) tefrikasından alıntıdır!). Resimdeki kitabı tavsiye ederim. (…) Tubini’ler Levanten. Böylece, Moda’ya karakterini veren bu insanlara giriş yapmış oluyoruz. Tubini’ler alelade bir aile değildi. En zenginlerdendiler. Onların Tepebaşı’ndaki konağına birçoğumuzun […]

Yovakimyon

Ulah Sarayından sonra biraz daha çıkıp sol yapalım. Gene (çok kısa) bir bayır çıkacağız. Solumuzda kırmızı tuğladan sıra evler. Devamında bir taş konak. Yokuşun sonunda kendimizi bir meydancıkta buluruz. Solumuzda yine bir konak. Tam karşımıza gelen (aşağı inen) yokuştan ileri baktığımızda, Kasımpaşa’daki Bahriye Nezareti binasıyla beraber bir Haliç manzarası. İnen yokuşun sağ köşesinde Yovakimyon Rum […]

,

Dört Yapraklı Yonca

Meydancıktan sağa, yukarı baktığımızda, kıpkırmızı rengi ve ilginç biçimiyle bir yapı dikkatimizi çeker. Özellikle, yüksek kasnağı dikkat çekicidir. Kasnağın üzerinde, buranın bir kilise olduğunu gösteren Haçı da görürüz. Biraz yakından bakıp, yapının planını keşfetmeye çalışalım. Kasnağın yanlarında, birer yuvarlak çıkıntı olduğunu görürüz. Burada gördüğümüz, klasik Bizans kilisesi planlarından biridir: dört yapraklı yonca planı. (Önümüzdeki örnekte, […]

,

Maria Palaiologina

EGEMEN DEMİRCİOĞLU Kilisenin adı Panayia Muhliotissa’dır. Yani Muhlio’nun Meryem’i. Bulunduğu mahallenin adı Muhlio olduğu için. Diğer yandan, “Muhlio”’nun Slavonik dillerde Moğol anlamına gelen “Mogyla”’nın Rumcada aldığı biçim olduğu, dolayısıyla “Panayia Muhliotissa”’nın “Moğolların Meryem’i” anlamına geldiği de söylenir. Neticede, bu kilise asıl “Moğolların Meryem’i” adıyla şöhret sahibidir. “Moğolların Meryem’i” garip bir isim. Moğolların İstanbul’da ne işi […]

Dopolavoro

Tünel’e doğru, İstiklal ’in sağ sırasında Deva Çıkmazı vardır. Vatan Partisi ile ona bağlı kurumların varlığıyla dikkat çekiyor bugünlerde. Buraya, Tepebaşı tarafındaki Passage Petit Champs’dan da ulaşabiliriz (hem de daha güzel olur!). Çıkmazın dibinde, sağdaki eski binanın eski kapısında yine eski bir tabela: Societa Operaia Italiana di mutuo soccorso – Fondatail 17 Maggio 1863. Yani: […]

,

Casanova

EGEMEN DEMİRCİOĞLU Venedik bir zamanlar Akdeniz’in büyük gücüydü. Katolik’ti ama Papa’yı katiyen işlerine karıştırmazdı. Osmanlılarla ilişkileri karışıktı. Bir yandan Osmanlılar burnunun dibindeki korkunç bir tehditti. Diğer yandan, Doğu Akdeniz’de ticaret yapabilmek için onlarla iyi geçinmek zorundaydı. Bu nedenle, Osmanlı – Venedik ilişkileri, savaş veya barış şeklinde ama her zaman yoğundu. Nitekim, Beyoğlu’nun nüvesini oluşturan elçiliklerden […]