Kent FM 101,4 frekansından canlı yayınlanan “1001 İstanbul By Yaramazof Kardeşler”in sunduğu programın biraz da arka odasını; yani kulisini, program öncesini anlatmak istedim.
Öncelikle Yaramazof Kardeşleri tanıtsam mı? Zaten hepiniz tanıyorsunuz ama bir de benden dinleyin ne olacak ki :)

Burhan Dursun; ekibin en çalışkanı ve en titizidir, her yazılı öncesi “hiç çalışmadan geldim abi‘’ diyenler gibi gelse de inanmayın. Eminim bütün gece düşünüp çalışmıştır. Hatta yayın başlamadan simitçide oturup küçük küçük kâğıtlara kopya hazırlayan çocuklar gibi, karınca duası yazar gibi hazırlanır. Yayın başladığında titizlikle konuşmaya başlar. Ondan arta kalan zaman olursa Ahmet Faik konuşur.

Ahmet Faik Özbilge; adı üstünde Özbilge, çalışmasa da olur. Gülen yüzü, samimiyeti ve birikimi yeter. Patrondur; her konuda bilgisi vardır. Yayın öncesi, bir sürü kitap getirip masaya koyar ama hiç birini açmadan çantaya geri koyar. Burhan’dan kalan zamanda söze girer bir de arada bana takılır. Bütün yayın boyunca hınzır bir şekilde beni izler ve en hazırlıksız olduğum anda pat diye sorusunu yapıştırır.

Hüseyin Avni Özkan; soyadını kimse kullanmaz, Hüseyin Avni’dir o bizim için… Radyoya gelir gelmez açar bilgisayarını, sürekli bir şeylere bakar, yazar durur. Arada burnunun ucuna gelen gözlüklerden gözlerini kaldırıp “oldu mu bu şimdi” der gibi bize bakar. Yayın sırasında o bilgisayar hep açıktır. Sanki hiç olanla bitenle alakası yok gibidir ama durur, durur ve en son anda altın vuruşu yapar. Vazgeçemediği Haliç‘te viraj alamayan balıklarıyla ilgili öyküsü sürekli gündemdedir.

Ara sıcak ses, ben; Öncelikle kendi serüvenimi anlatayım. Başta sadece merhaba demek için radyoya giderken bir pundunu bulup kendimi zorla radyoya dahil ettirdim :)… Programa pek katkım olmaz. Ustalarım varken bana söz düşmez. Arada çay-kahve yaparım. Bol trip atar küserim ama her yayın sonrası barışırım.

Kent FM ‘in yeri Seyrantepe’de. Yaramazof Kardeşler Kadıköy’den gelirler. Metro-Metrobüs kullandıktan sonra saat 18:30-19:00 gibi simitçide buluşulur. Kim erken gelmişse diğerlerini bekler. En geç ben giderim ve hep benden önce olanları kaçırırım. Çalıştığım TV Kanalı Yenibosna’da olduğu için genelde saat 19:40 gibi oralarda olurum. Simit çay ya da köfte yeme faslı sırasında programda anlatılacak konular konuşulur. Aslında konuşulacak konuyu Burhan belirlemiştir. Sevgili abilerimin defalarca trip atıp küsmeme rağmen beni bir türlü dahil etmediği WhatsApp  grubunda konu paylaşılmış ve çalışılmıştır bile. Yani anlayacağınız en son ben duyarım. Sonra radyonun olduğu binaya doğru gidilir, tarihi su terazisinin olduğu yerde günün fotoğrafı çekilir, fotoğraf İnstagram’da hemen paylaşılır.

Genelde radyo binasının ön kapısı kapalı olduğundan garaj kapsından gireriz. Yukardan Süperman Erhan aranır. Anahtar sepetle 5. kattan sarkıtılır, kapı açılır. 4 kişilik asansöre hepimiz sırım gibi bir deri bir kemik olduğumuzdan ikişer kişi ancak bineriz. Yayın yapılan oda küçük. Ortada dikdörtgen masa var. Masada; 4 kulaklık, 4 mikrofon, 4 sandalye. Kulaklıkların birisi sesçidedir. Sesçilerimiz habire değişir. En son Gözde’de karar kılındı galiba. Bir mikrofonu biz Hüseyin Avni ile ortak kullanırız. Mikrofonu bir o çeker bir ben çekerim J… Kulaklık her zaman Hüseyin Avni’dedir ama buna küsmem. Yayın esnasında uyuyor deriz ya; uyumaz… Sürekli bilgisayarda konuyla ilgili doküman bakar. Söz kendisine geldiğinde Hıhh diye bir irkilmesi var; evlere şenlik…

Jenerik girer yayın başlar. Burhan, yayını açar. Biz sırayla “merhaba” dedikten sonra numara verilir. Burhan radyo numarasını verirken ben arkada eko yapmaya bayılırım. Burhan’ın o anki bakışları görülmeye değerdir. Yayının moderatörü  genelde Burhan’dır. Arada bazen ondan önce atlayıp programı Ahmet açar. Ve yayın başlar.

Müzikler çoktan seçilmiş ve Gözde’ye verilmiştir. İlk parça her zaman “Tenti” rumuzlu dinleyicimize gider.  Yayın sırasında bizi arayan dinleyici olursa çok mutlu oluruz. Gözde işaretle telefon var deyince hepimizi sevinçle karışık bir heyecan kaplar. Telefonu sanki her zaman aranıyoruz ve buna alışığız ses tonlamasıyla Ahmet cevap verir. Ben maydanoz olup ‘’merhaba‘’der, aradan çekilirim.

Sosyal medya mesajları benim işimdir. Instagram’dan gelen mesajları okurum. Bizi sosyal medyadan takip eden Cezayir’den sevgili abilerimize selam gönderilir…

Sevgili Mete Saadetlioğlu mesaj atar kedilerin fotosunu yollar. Tenti, sevgili Ayten Yener, hep ilk şarkıyı ister. İstekler titizlikle yerine getirilir… Ahmet Faik‘in konuyu en hararetli anlattığı yerde işaretle gösterip Ahmet’i çileden çıkartmaya bayılırım. Ahmet Faik ‘in ‘’Ne var Asiye‘’ demesi hepimizi koparır.

Konular hararetlenince benim konuşmadığımı fark eden Ahmet Faik, nasıl da bilirse rüyamın en tatlı yerinde bana soru sormaya başlar. O esnadaki işaretlerim, el kol ve göz işaretlerim videoya alınsa sosyal medyada her halde tıklanma rekoru kırar, buna inanın…

Reklam ve müzik arasında kahve yapılır. Hepsi sert adamlardır, sade içerler kahveyi …:)

Yayının sonlarına doğru Hüseyin Avni’nin hep yedekte bir hikâyesi vardır. O hikâye anlatılır. Hepimiz bir daha koparız. Dinleyenler ne düşünüyor bilmem ama bizler çok eğleniriz, 2 saat süren yayın nasıl biter anlamayız.

Yayın biter ve kapıda artık sabırsızlıkla çıkmamızı bekleyen hayranlarımızın izdihamından çekinip trafiği kilitlemeyelim endişesiyle Radyo binasının garaj kısmından çıktıktan sonra hemen eve gideceğimizi zannediyorsanız yanılıyorsunuz. En güzeli yayın sonrasıdır. Her biri gurme olan yayın ekibinin önceden saatlerce tartışıp titizlikle seçtikleri bir ciğerciye, ya da kokoreççiye gidilir. Orada yemekler yenilir, Ahmet Faik bol bol resim çeker. Benim ısrarıma dayanılamayarak ya da bir küsersem sonra bütün akşam benle uğraşmamak için bir de üstüne Antakya künefeciye gidilip künefe, çay eşliğinde yenilir. Sonra? Sonra artık evlere dağılırız. Ben Maslak‘a doğru giderken abilerim de bensiz başka yerlere gitmemeleri gerektiğinin bilincinde Metroya yollanırlar ve binmeden bol bol fotoğraf çektirip geceyi bitirirler.

ASİYE SAKLIM