HALUK KURT

Ne kadar çok efsane vardır Ayasofya üstüne. İnanıp inanmamak tabii ki okuyucunun keyfine kalmıştır, ama yaşanan bazı olaylar, küçük ipuçları bazen efsanelerle gerçek arasında ilişki kurmamızı sağlar ve her şey bakış açısına kalıverir aslında.

Önce bir Ayasofya efsanesiyle başlayalım.
Sene 1453, 2. Mehmet anlı şanlı Fatih, İstanbul’un fethinden sonra namaz kılmak için Ayasofya’ya gider. İçeri girdiği sırada kilisenin rahiplerinden biri gizlendiği yerden Fatih’in önüne çıkar. Kelime-i şahadet getirerek Müslüman olmak istediğini söyler. Sonrasında Fatih’e Ayasofya’nın içinde Hz. Süleyman’dan kalan mabedin yerini gösterir. Böylelikle Fatih İstanbul’daki ilk namazını Ayasofya içindeki Süleyman Tapınağı’nda kılar. Gene rivayete göre burada bulunan değerli eşyalar Boğaz kıyılarında bir yere taşınır.
İşte bu efsaneden yola çıkarak Evliya Çelebi “Seyahatname”sinin 1. Kitap 1. Cildine gidelim (Günümüz Türkçesiyle hazırlayanlar Seyit Ali Kahraman – Yücel Dağlı), ve Hz Süleyman’ın İstanbul ziyareti ile ilgili kısmı hiç değiştirmeden olduğu şekliyle alalım :
 
Yunan tarihçisi Yanevan ve diğer tarihçiler İstanbul’un yapılışı
hakkında şu konuda birleşmişlerdir ki, İshak’ın görüşüne göre
Peygamber Efendimizin doğumundan 1600 sene önce Davud peygamber
oğlu Hz. Süleyman Kâf dan Kâfa, insanlar ve cinler, vahşi hayvanlar
ve kuşlara hükmetti, ama Batı tarafında Okyanus içinde
Ferenduz adında bir ada içinde Saydûn adında şanı büyük bir
padişah var idi. Gayet gururlu ve budala olup Hz. Süleyman’a baş
eğmeyerek serkeşlik etti.
Ondan Hz. Süleyman yer götürmez büyük bir ordu ile ve her türlü
canlı ile Saydûn padişahın üzerine varıp bütün yerini yurdunu harap,
halkını esir edip sonunda Kral Saydûn’u avlayarak yakalayıp
Süleyman otağı önünde ateş saçan kılıç ile katledip namsız ve
nişansız etti, ama bu öldürülen Saydûn melikinin felekte benzeri yok
bir peri yüzlü, melek-görünüşlü, parlak yıldız, bakire, taze bir kızı
var idi. Hz. Süleyman o kızı ganimet malından alıp onu nikâhları
altına aldılar.
O sırada Hz. Süleyman bekâr idi ki Yemen diyarında Seba şehri
padişahının kızı Belkıs Havva, Bursa nahiyelerinden Edincik adlı
yerde vefat etmiş ve Süleyman Peygamber bekâr kalmıştı.
Bu Saydûn padişahın kızı Aline’yi yatağıyla şereflendirip Rum
ellerine getirdiğinde o kız şeytanın aldatması ile daima ağlardı. Hz.
Süleyman bu yıldızı kötü kızın üzüntülü hâlinin sebebini sorunca kız:
“Ey Allah’ın emini, dilerim benim için bu mahalde büyük bir saray
yaparsın, ben de kalan ömrümü orada ibadet ile geçiririm ve babamın
resmini yaptırıp ona baktıkça ağlamaktan kurtulurum.” diye
türlü türlü ricalar etti.
Derhâl ricası kabul olup Hz. Süleyman bütün insanlara, cinlere
ve perilere emredip Makedon diyarında yani Erzurum, Filibe,
Edirne, İstanbul ve İzmit’te suyu ve havası tatlı yerleri dolaşarak
yedi günde Hz. Süleyman’a gelip haber verdiler. Ondan Hz.
Süleyman Atina’ya gelip orada Temâşâlık adlı cihannümâ bir köşk
yapmıştır ki hâlâ yapısının eserleri açık seçik Havernak köşküdür
ki hâlen görülmeye değer büyük yapılardır ki insanın aklı durur.
Oradan İstanbul toprağına gelip hâlâ Hünkâr Bahçesi olan
Sarayburnu adlı yere gelip orada Süleyman otağını kurup konakladı.
Bir gece uyuyup suyu ve havasından hoşlanınca o yerde büyük bir
saray ve türlü türlü dinlenme yerleri yaptı ki dillerde destan olup
dünya durdukça mamur ve bakımlı ola diye İstanbul toprağı için
hayır dua etti.
Meğer o yıldızı kötü olan kız, babasının resmine gizlice putperestelik
eder. Hz. Süleyman gerçeği öğrenince bu kızı babası gibi katletti.
Sonra Süleyman Peygamber Sarayburnu’nda o büyük eserleri
olduğu gibi bırakıp Arz-ı Mukaddese’ye gidip orada Hz. Davud’un
yapımına başladığı Mescid-i Aksâ’yı Süleyman Peygamber tamamlarken
vefat etti. Babası yanında Kudüs-i Şerifin kalesi dışında
büyük bir türbede yatmaktadırlar.
 2000px-BarbarosSancagi.svg
Evliya Çelebi “Seyahatname”sinde Yunan tarihçi Yanevan’ı kaynak göstererek İstanbul ile ilgili Kral Süleyman Efsanesi’ni bu şekilde anlatmakta. Ama bizim Kral Süleyman ile olan ilişkimiz bitmez, zira Sülayman’ın mührü kabul edilen 6 köşeli yıldız Barbaros’un sancağından tutun da, Osmanlı sikkelerine, camilere, saraylardan, padişahların giydiği tılsımlı veya şifalı gömleklere kadar pek çok yerde karşımıza çıkar. Sembolizması çok güçlü olan bu yıldızın anlam ve içeriği bugünkü konumuz dışında olabilir. Yine de söylemeliyiz ki, özellikle camilerde bu sembolün kullanılması, Süleyman’ınki gibi ulu bir mabedin nişanını taşımak niyetini göstermekte. Tıpkı, söylentiye göre, Barbaros’un rüzgârlara hükmetmek için Süleyman’ın mührünü sancağına koyması gibi…
 
Yukarıda ne varsa, aşağıda da o vardır diyerek konumuza dönecek olursak, Hz Süleyman’ın yaptırmış olduğu ve daha sonra Ayasofya efsanelerine konu olmuş mabet gerçekten “var mıdır yok mudur”, tabii ki bilemiyoruz. Öte yandan, İmparator Jüstinyen’in Ayasofya’nın açılış töreninde, “İşte seni geçtim Süleyman” der ve bunun Kudüs’teki meşhur Kral Süleyman’ın Tapınağı’nı işaret ettiği kabul görür. Peki, ya aslında Jüstinyen kilisenin üzerine inşa edildiği, efsanede bahsi geçen Süleyman Tapınağı’nı kastediyorsa??.
 
Hepinize bol efsaneli bir bayram dilerim.