Otluk Kapısı’nın hemen yukarısındaki kapı bir “koltuk kapısı”’dır. Yani, yine saraya ait bir küçük servis kapısı.
Sarayın içinde, bu kapıdan girince varılan yerdeki matbaada, 1852’den itibaren Takvim-i Vekayi basıldı (aslında “kaime” – köylü diliyle “gayma” – yani kağıt para – basmak için kurulmuştu).
Takvim-i Vekayi’yi “Olaylar Gazetesi” veya “Haber Bülteni” filan diye çevirebiliriz. 1831’de İkinci Mahmut kurdu. Türkçesinden 4 gün sonra Fransızcası (“Le Moniteur Ottoman”’) da yayına başladı.
Mahmut halkın olayları devletin ağzından öğrenmesi ve onun gözünden görmesi gerektiğini keşfetmiş anlaşılan!
Matbaa, Cumhuriyet’in ilanından sonra Devlet Matbaası ve ardından Milli Eğitim Basımevi oldu. Demek ki, bu konuştuklarımızı lise yıllarımızda bize anlatan ve anlatmayan tarih kitapları da (en azından herhalde bazıları) burada basıldı.
Benim aklıma hemen Ekşi Sözlük’te “bir neslin tarih biliminden nefret ederek yetişmesini sağlayan efsane adam” diye anılan Emin Oktay geliyor. Günahını almayalım da, bizim de lisede kendisini sevecen ifadelerle andığımızı hatırlıyorum.

Egemen Demircioğlu