+90 212 272 77 72

operation@tittravel.com

Blog Image

08

Aug

MARIA PALAIOLOGINA

Kilisenin adı Panayia Muhliotissa’dır. Yani Muhlio’nun Meryem’i. Bulunduğu mahallenin adı Muhlio olduğu için.

Diğer yandan, “Muhlio”’nun Slavonik dillerde Moğol anlamına gelen “Mogyla”’nın Rumcada aldığı biçim olduğu, dolayısıyla “Panayia Muhliotissa”’nın “Moğolların Meryem’i” anlamına geldiği de söylenir.

Neticede, bu kilise asıl “Moğolların Meryem’i” adıyla şöhret sahibidir.

“Moğolların Meryem’i” garip bir isim.

Moğolların İstanbul’da ne işi var? diye insan ister istemez kendi kendine sorar ama bir dönem Moğolların her yerde! olduklarını (kabaca Kore’den Polonya’ya kadar diyelim – Çin dahil!) düşündüğümüzde soru anlamsızlaşır.

Malum, 13’üncü yüzyılda İran’da da Moğollar hüküm sürüyorlardı; “İlhanlılar” adı altında. Başlarında, Cengiz’in torunu olan Hülagu vardı.

İşte bu Hülagu, o bölgenin o dönemdeki karmaşık siyasi ilişkileri çerçevesinde, bir ara Bizans imparatorundan kız istiyor (Anadolu Türklerine karşı Bizans desteğini sağlama almak için). Zavallı imparator da, başa gelen çekilir deyip (herhalde öteki prenseslerine kıyamadığından) gayri meşru kızlarından biri olan Maria Palaiologina’yı Hülagu’ya gönderiyor. (Aynı Bizans imparatoru, Kırım’daki Moğol hakanına da bir gayrı meşru kızını gelin gönderecektir).

Hülagu zaten yaşlıdır. Maria yeni evine vardığında müstakbel kocasını ölmüş buluyor. Bunun üzerine, Hülagu’nun halefi Abaka’yla evlendiriliyor.

Maria, yeni evinde din bakımından bir sıkıntı çekmiyor. Çünkü Moğol Sarayı Hıristiyanlığa hiç yabancı değil. Hülagu’nun annesi (Sorgotani Beki) ve karısı (Dokuz Hatun) Hıristiyan. Zaten Moğol sarayı, geleneksel olarak gelinlerini hep Kerait Türklerinden alıyor ve Kerait Türkleri Hıristiyanlar (Kerait Türkleri, Cengiz’in imparatorluk kurma sürecinde Moğolların ilk ve en önemli müttefikleriydiler). Bu, bize, Hıristiyanlığın bir dönem Asya’da ne kadar yaygın olduğuna dair bir fikir verir.

Moğollar Müslümanlığa da uzak değildiler. Nitekim, Kırım Hanı Berke Müslümanlığı tercih edecektir bu dönemde. Ama, söz konusu dönemin büyük kısmında Moğollar Hıristiyanlığa daha yakın duruyorlar.

Dolayısıyla, dediğimiz gibi, Maria İran’da din bakımından bir sorun yaşamıyor. Hatta, Dokuz Hatun’un ölümünden sonra, onun yerine, Hıristiyanların yeni koruyucusu olarak ortaya çıkıyor.

Maria uzun yıllar kalıyor Moğol sarayında.

Gel gelelim, Allah’ın emri, Abaka da bir gün ölüyor. Yerine geçen Teküder Müslümanlığı tercih ediyor ve Ahmet adını alıyor (Halbuki çocukluğunda vaftiz olup Nikolas adını almıştı).

Böylece Maria’ya yol gözüküyor ve prenses baba evine dönüyor.

Zavallı Maria’nın sonraları bir Moğol hükümdarıyla daha evlendirilmesi söz konusu oluyor ama Maria “yettiniz artık” deyip manastıra kapanıyor (eskiden bu tür sıkıcı durumlardan kurtulmanın ve “hayır” diyebilmenin en etkili yolu bu).

Ve buradaki kiliseyi satın alıp (demek ki kiliseler satın alınabiliyormuş) baştan yaptırırcasına onartıyor, çevresinde bir manastır oluşturuyor. Fantezimizi geliştirmek istersek, onun buraya yanında birtakım Moğol Hıristiyanlarıyla birlikte yerleştiğini (dolayısıyla, mahallede bir dönem çekik gözlü birtakım Hıristiyanların dolaştığını) hayal edebiliriz.

Rum halk Maria’ya “Moğolların Despinası” diye ad takıyor. “Despina”; “Hanım”, “Hatun” (veya “Lady”) gibi saygı unvanlarının Rumca karşılığı. Moğollar da Maria’ya “Despina Hatun” diyordu zaten.

Egemen Demircioğlu

Paylaş

Yorumlar

E-bülten

Arada bizden ve belki gezilerimizden haberdar olmak isterseniz