İrfan Baştuğ caddesi no 5/A
Emekli Subaylar Sitesi 34/2 Esentepe
E-bülten
Arada bizden ve belki gezilerimizden haberdar olmak isterseniz
Rotunda’dan Mirelaion Kilisesi’ne, Mesih Paşa’dan Bodrum Camii’ne kısa bir yolculuk.
Herhalde Eski İstanbul’un en hoş yanlarından biri de umulmadık bir yerde karşınıza çıkan gizemli yapılardır.
Bunlardan biri de Lâleli- Aksaray arasında vakt-i zamanında Marmara’ya hakim bir kilise ve cami iken bugün binaların arasında sıkışıp kalmış olan Bodrum Camii’dir. Benim için ayrı bir önemi de çocukluk mahallemde olmasıdır.
Tarihi 5. yy.a kadar giden ilginç bir mekandır Bodrum Camii ve çevresi. O dönemde Roma’daki devasa kubbeli Pantheon benzeri bir yapı için bu yükselti seçilmiş. 41 m. dış çapı olan, yaklaşık 6 m. kalınlığındaki dış duvarı kesme taşlardan yapılan bu büyük Rotunda’nın kubbesi tamamlanamamış.
Yaklaşık beş yüzyıl sonra 920 yıllarında küçük yaşta tahta çıkmak zorunda kalan Konstantin Porfirogenetos’la ortak imparator olan Romanos Lekapenos’un burada bir saray yaptırdığı biliniyor. Ancak saraydaki manastırın 8. yy.dan beri var olduğu da rivayet edilir. Güzel kokulu kutsal yağdan gelen Mirelaion adının ise İkonakırıcılık dönemindeki dini- siyasi çekişmelerden ötürü balık yağı kokusu anlamına gelen ” Psarelaion “a dönüştüğü de Bizans efsanelerindendir. Bu dönemde harap vaziyetteki Rotunda’nın duvarlarının sağlamlaştırılarak bir sarnıca dönüştürüldüğü ve içine dikilen 70 kadar sütunun sarnıcın çatısını taşıdığı kabul edilir.
Saray’dan kalan bir şey yok. Çocukluğumda içine ürkerek girdiğimiz, moloz ve toprakla dolu olan sarnıç, semtin değişimine uygun olarak 1990’larda temizlendi, restore edildi ve turistik bir çarşıya dönüştürüldü. Eski halini bilen biri olarak bugünkü halini çok daha iyi bulduğumu söyleyebilirim.
Romanos Lekapenos’un aynı zamanda aile mezarı olarak da yaptırdığı iki katlı kilise ise 1100 yıldır ayakta. Aile fertleri gibi, Kınalıada’da 948 yılında ölen imparator da, buraya gömülmüş. Zaten çocukluktan da hatırladığım ” Burada Bizans imparatorları gömülüymüş ” muhabbetidir.
Çok güzel bir tuğladan duvar işçiliğine sahip olan, kapalı Yunan haçı planlı kilise şehirdeki birçok Bizans kilisesi gibi 2. Beyazıt’ın “Şenlendirme” döneminde, muhtemelen 1501’de Sadrazam Mesih Ali Paşa tarafından camiye çevriliyor. Aksaray Vatan Caddesi girişindeki camiyi yaptıran kardeşi Murat Paşa gibi son Bizans İmparatoru 11. Konstantin’in yeğeni olan Mesih Paşa, Fetih sonrası Müslüman olup Osmanlı hizmetine girenlerden. Fetih gerçekleşmese belki de Bizans İmparatoru olacaktı. Doğduğum ve çocukluğumu geçirdiğim evin bulunduğu caddeye de adını veren Mesih Paşa’nın bu ilginç hayat hikayesini 50 yaşımdan sonra öğrenmiştim. Galata’daki bir yangının söndürülmesine nezaret ederken duvardan düşüp ölen Paşa’nın mezarı, kardeşi Murat Paşa’nın yaptırdığı caminin haziresinde.
1911’e kadar kullanılan cami o yılki büyük Mercan yangınında çevresindeki ahşap evler gibi kül olmuyor, ama yangın yeri ortasında yüksekçe bir yerde hayalet bir yapı gibi kalıyor.
1930’larda çevre cadde ve sokaklar düzgün bir şekilde çizilip tekrardan evler yapılmaya başlanınca maalesef yapının etrafında bir boşluk bırakılmıyor. O yüzden bugün üç tarafından 6-7 katlı binalar tarafından çevrilmiş durumda. Hatırladığım 50 yıl önce de benzer durumdaydı.
Harap kaldığı dönemde 1930 ve 60’larda bazı araştırma ve restorasyonlar yapılıyor. Bu arada Osmanlı dönemi kalem işleri, altında başka bir süsleme olabileceği düşüncesiyle kazınıyor. Bir şey de bulunmuyor.
1969-70 yıllarında bir süre tam karşısında oturduğumuz Bodrum Camii harabesinin tamir edilip tekrardan cami olarak kullanılmasıyla ilgili o dönemden pek bir şey hatırlamıyorum. Belki de, o dönemin Lâleli’si Suriçi’nin dindarlık oranı en düşük semtlerinden biriydi ve mevcut camiler ihtiyacı rahatlıkla karşılıyordu, ondandır.
1960’larda şehirlerarası otobüs yazıhanelerinin Sirkeci’den Laleli- Aksaray tarafına gelmesiyle değişmeye başlayan semtte, ardından peyderpey oteller, turistlere yönelik işyerleri çoğaldı ve 90’larda yaşayan aile pek kalmadı. Bu yapısal değişiklik döneminde 80’lerde tekrardan elden geçirilen yapı 1987’de yeniden Bodrum Camii olarak hizmet vermeye başladı.
Yapının içi, dış görünüşü kadar etkileyici değil. Ancak günümüzde sadece Cuma Namazı’nda cemaate açılan, eski mezar şapeli olan alt kattaki 4 sütun, üst katta kubbeyi taşıyan 4 sütunun tam altında. Ayrıca mihrabın sol tarafındaki Meryemana’ya hediye sunulması tasviri sanırım İstanbul’daki camilerin içindeki tek fresko. Zaten Bodrum Camii adı bu alt kattan ötürü halk tarafından verilmiş.
Alt kat kapalı bile olsa, 1987’den beri Bodrum Camii’nde görevli olan Mustafa Hoca orayı meraklılara açıyor ve kendisi yapının tarihçesi ve değişik evreleriyle ilgili sınırsız bir bilgiye sahip. Oranın ne zaman kereste deposu olarak kullanıldığından hangi forslu kişilerin binalarını yaparken bin yıllık duvarları tahrip ettiğine dair her konuda sizi aydınlatıyor.
Evet, bizim eski mahallenin en eski eserinin hikayesi böyle.
Metin Kural
Yorumlar