İrfan Baştuğ caddesi no 5/A
Emekli Subaylar Sitesi 34/2 Esentepe
E-bülten
Arada bizden ve belki gezilerimizden haberdar olmak isterseniz
Venedik bir zamanlar Akdeniz’in büyük gücüydü. Katolik’ti ama Papa’yı katiyen işlerine karıştırmazdı. Osmanlılarla ilişkileri karışıktı. Bir yandan Osmanlılar burnunun dibindeki korkunç bir tehditti. Diğer yandan, Doğu Akdeniz’de ticaret yapabilmek için onlarla iyi geçinmek zorundaydı. Bu nedenle, Osmanlı – Venedik ilişkileri, savaş veya barış şeklinde ama her zaman yoğundu.
Nitekim, Beyoğlu’nun nüvesini oluşturan elçiliklerden biri de Venedik Elçiliği oluyor.
Fransız Sarayı’nı da mahveden 1830 yangınından Venedik Sarayı mucize eseri kurtuldu. Onun için, şimdi gördüğümüz bina inanılmaz eskidir. 1600’lerin sonlarından. Arada tadilatlar, eklemeler şunlar bunlar oluyor ama bina aynı bina. Üzerinde Venedik Aslanı’nı seçebiliyoruz.
Venedik devleti 1797’de son buldu ve şehir Avusturya’ya geçti. Sonra Venedik (ve onunla birlikte Venedik Sarayı) Fransa’ya geçti (1805-1806 gibi). Venedik Sarayı, 1815’te Napolyon yenilene kadar Fransız elçileri tarafından kullanıldı. O tarihten itibaren, 1918’e kadar Avusturya elçiliği olarak kullanıldı. Birinci dünya savaşında Avusturya’nın yenilmesi üzerine, kazanan taraftan olan İtalya tabi sarayı geri aldı.
John Freely Casanova’nın 1744’te burada kaldığını, kaldığı üç ay boyunca hiç karı-kız tavlayamadığını ama o arada İsmail Efendi adında biri tarafından baştan çıkarıldığını yazıyor.
Aktaran John Freely olmasaydı bu son ayrıntının üzerinde hiç durmazdım. Ama olay Casanova’nın bir biyografisinde geçiyor. Ayrıca, söz konusu ilişkiyi Casanova otobiyografisinde kendisi anlatıyor. Hem de çok daha ayrıntılı ve çarpıcı bir şekilde. Hem ilginç hem de konumuzla (yani Beyoğlu) ilgili olduğu için aktarmak istiyorum, beni hoş görürseniz.
Esasen Casanova’nın homoseksüel bir tarafı var. Nitekim, gençliğinde, papaz okulundayken, bir okul arkadaşının yatağında yakalanıp okuldan atılıyor. Sonraları, sahnede baş kadın rolünü oynayan, hadım edilmiş genç bir erkek olduğu söylenen birine aşık oluyor, onun erkek olduğuna inanmak istemiyor, sonunda kabulleniyor, ve ilişkiye girdiğinde onun gerçekten kız olduğu anlaşılıyor. Gel gelelim, bu macera, Casanova’nın aşk hususunda cinsiyetler arasındaki sınırlara fazla takılmamak gerektiğini düşünmesine yol açıyor. Ve nitekim, sınır İstanbul’da aşılıyor.
Casanova, Venedikli. Tahmin edebileceğimiz gibi, hayatı boyunca birtakım skandalların kahramanı oluyor. Bunlardan birinin sonucunda Roma’dan kovuluyor ve soluğu İstanbul’da alıyor. Yanında, İstanbul’da oturan Compte de Bonneval’a hitaben yazılmış bir tavsiye mektubu var. Compte de Bonneval, hem Avrupa tarihinin hem de özel olarak Osmanlı tarihinin renkli simalarından. Ondan başka bir vesile ile uzun uzun bahsederiz. Şimdilik sadece Osmanlı tarihine Humbaracı Ahmet Paşa olarak geçtiğini söyleyelim.
Casanova, şu an önünde durduğumuz binaya yerleşiyor. Eski Kont yeni Paşa Casanova’yla ilgileniyor. Onu Osmanlı toplumunun önemli kişileriyle tanıştırıyor.
Bunlardan biri, İsmail Efendi. İsmail Efendi, Casanova’yla ahbap oluyor. Bir gün, onu evinde ağırlarken, onu küçük bir odaya götürüp orada bir teklifte bulunuyor. ‘Pek zevkine hitap etmeyen’ bu teklifi, Casanova, ‘tarzım değil’ diyerek kibarca reddediyor. Adam da ‘ben şaka yapmıştım zaten’ diyerek kazı çeviriyor.
Ama Casanova İsmail Efendi’yle görüşmeye devam ediyor. Çünkü, olayı aktardığı Compte de Bonneval, ona, böyle aniden ilişkini kesersen çok ayıp olur diyor.
Ne var ki, Casanova ile İsmail Efendi artık epeyce sıkı fıkı olmuş olmalılar ki, İsmail Efendi ona gene bir teklifte bulunuyor. Gene küçük bir odaya girecekler ve oradan, gizlice, İsmail Efendi’nin cariyelerinin çırılçıplak havuzda oynaşmalarını seyredecekler. Söz konusu odaya giriyorlar ve (güya hiçbir şeyin farkında olmayan) kızları seyretmeye başlıyorlar. Casanova çok tahrik oluyor. Sonra, İsmail Efendi ona ‘çekinme, rahat ol’ filan diyor ve karşılığı beklemeden ortalık yerde kendisi mastürbasyon yapmaya başlıyor. Bizimki de aynı şeyi yapıyor. Biraz sonra önce Casanova İsmail Efendi’yi, sonra İsmail Efendi Casanova’yı…. Nihayetinde, gayet mutlu ve neşeli bir şekilde köşkten çıkıp yemek yiyorlar. Casanova, bunları, dolaylı ifadelerle (ama gayet net bir şekilde) anlatıyor.
O arada, Venedik Sarayı’nın komşusu diyebileceğimiz Tom Tom Suites Otelinden de bahsedeyim. İtalyan tipi eski bina restore edilip çok zarif, yenilikçi ve şaşırtıcı bir otele dönüştürülmüş. Terasında, çatılar üzerinden deniz manzarasıyla meşhur olan bir café’si var. Sevdiğiniz birine ayrıcalıklı bir ikramda bulunmak isterseniz, bu café’yi kuvvetle tavsiye ederim.
Egemen DEMİRCİOĞLU
Yorumlar