İrfan Baştuğ caddesi no 5/A
Emekli Subaylar Sitesi 34/2 Esentepe
E-bülten
Arada bizden ve belki gezilerimizden haberdar olmak isterseniz
“Fabrika Kızı” hepimizin bildiği bir şarkıdır. Müziği Bora Ayanoğlu’na ait bu hüzünlü şarkıyı Alpay’ın sesiyle tanımış ve sevmişizdir.
Fakat çoğumuz bu şarkının kim için, nerede, neresi için yapıldığını pek bilmeyiz ya da düşünmeyiz.
“Gün doğarken her sabah/Bir kız geçer kapımdan/Köşeyi dönüp kaybolur/Başı önde yorgunca” diye başlayan şarkı, fabrikada tütün sararak ekmeğinin derdinde olan ve kederli dünyasında onuruyla ayakta durmaya çabalayan bir işçi kadının uzaktan tanık olunan hikayesini anlatır.
O tütün sarılan yer Türkiye’nin ilk büyük sigara üretim yeri olan Cibali Tütün Fabrikası’dır ve İstanbul’dadır. Haliç kıyısındaki anıtsal bina, İstanbul’da fabrika düzeninde kadın işçi çalıştıran ilk yerlerden biridir ve çocuk kreşi bulunan ilk fabrikadır.
1877 Osmanlı-Rus Savaşı nedeniyle kardeşi ile birlikte kaçıp İstanbul’a gelen Kemah’lı Mehmed Halis Efendi tarafından 1884 yılında kurulmuştur.
O dönem tütün tüketimi, köylerden getirilen tütünün harman edilip kıyılarak sokaklarda satılması biçimindedir. Mehmet Efendi de kardeşi Yusuf Efendi ile birlikte İstanbul’da başladıkları ticari hayatlarında elde terazi tütün satıp geçimlerini sağlamaktadır. Bir zaman sonra Tahsin Bey isimli bir zengin ile tanışırlar. Tahsin Bey kendilerini sever ve güvenir. İşlerini büyütmeleri için Kemahlı kardeşlere para verir. Mehmet Halis Efendi, bu parayla İskeçe’ye gidip 40 hayvan yükü tütün getirir. Hemen ardından Küçükpazar’da küçük bir dükkan sahibi olurlar, kardeşi dükkanda satışla uğraşırken, o da gidip mal getirmeye devam eder. Artık Tütüncü Mehmet Efendi olarak anılmaktadır.
Derken bir sigara fabrikası kurmaya karar verir ve yer olarak ta Cibali’yi seçer. Kurduğu fabrika ile zamanla ordunun tüm tütün ihtiyacını karşılamaya başlar. Kısa sürede İstanbul’un sayılı zenginleri arasına girer ve Serduhani Mehmet Halis Efendi olarak tanınmaya başlar.
Öte yandan devlet önemli bir dış borç yükü altındadır. Bu borçları karşılamak üzere Düyun-u Umumiye İdaresi kurulur. İdare, birçok vergiye el koyar, yetmeyince tuza ve tütüne de el atar. Ve Reji İdaresi kurulur. Tütün tekelde toplanır. Günümüz Tekel’inin önceli olan Reji İdaresi, tütün üretimi ve ticaretini merkezileştirince, Mehmet Efendi de Cibali’deki fabrikasını bu yabancı idareye satmak zorunda kalır. Bu satıştan kazandığı 95 bin altın ile Erenköy civarında geniş bir arazi alır ve günümüz Göztepe semtinin iskanında önemli bir rol oynar. Semtin kurucusu ve isim babasıdır. Ömrünün son yıllarını Büyükada’da geçirir. Vefat edince cenazesi, vasiyeti üzerine Göztepe’de yaptırdığı camiinin mihrab önüne defnedilir.
Cibali Tütün Fabrikası, 1925’de Reji’den alınıp devletleştirildiğinde tam kapasite ile çalışmaktadır. 1940’a kadar da ülkedeki her türlü sigara üretimini tek başına karşılamaktadır.
1970 yılında İstanbul Sigara Fabrikası kuruluncaya kadar da en önemli sigara fabrikası olmayı sürdürür.
1937 yılında Cibali Sigara Fabrikası’nda üretilen sigaralar Sipahi Ocağı ve Köylü de dahil olmak üzere bütün sigaralardır. Diğer tütün mamulleri ise; Yenice, Enâlâ, Bafra ve Tatlısert tütünleri, ihraç edilen her türlü sigara ve tütün mamûlatı, pipo tütünü, puro ve sigarilloslar, enfiye ile tömbekidir.
Cibali Sigara Fabrikası, değişik tütün mamullerinin üretiminin de denendiği bir fabrikadır. Örneğin, İkinci Dünya Savaşı başladıktan kısa süre sonra yollar kapanıp puro üretmek için sargılık tütün ithal etmek imkânsız hale gelince, bu fabrikada yerli tütünlerden puro yapma imkanları aranır. Havana tütünleri tohumları ve Rize’nin Pazar kazasından elde edilen ürünle (Türk Havana cinsi tütünle) 1948’de “İstanbul Purosu” çıkarılır. Piyasada satılmakta olan Ege, Toros, Çankaya puroları kaldırılır. O yıllarda “Esmer” adıyla satılmakta olan sigarillos da kaldırılarak yerine yine bu fabrikada ve Pazar tütünleri ile yapılan Marmara ve Pazar sigarillosları piyasaya sürülür.
Cibali Sigara Fabrikası, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başındaki işçi hareketlerinde de önemli bir yere sahiptir. 1970’li yılların sonunda işçi direnişleri ile ünlenen Adana Sigara ve İstanbul Maltepe sigara fabrikalarının rolü, o yıllarda Cibali işçileri tarafından oynanır.
Fabrika, Cibali, Fener, Fatih ve civarında oturan halkın, özellikle kadın işgücünün (üstelik kadının çalışmasına pek hoş gözle bakılmadığı yıllarda) çalışma yaşamına girmesine öncülük eder. İşçi ücretleri de o yıllarda orta halli bir yaşam kurmak için yeterlidir.
Öğle yemeği verilmesi, sağlık sorunlarına çözüm bulunması, acil parasal ihtiyaçlara cevap vermek üzere “İşçi Taavvün Sandığı”nın kurulması fabrika çalışanlarının önemli sosyal haklarındandır.
Taavvün Sandığı, 1950’li yıllarda yerini Sigorta Kurumu’na bırakır. Diğer bir deyişle şimdiki Sigorta Kurumu, (önce SSK, sonra SGK) Cibali’deki bu sandığa dayanmaktadır.
Fabrikanın, yine işçi hakları çerçevesinde kazanılmış bir başka özelliği ise içinde bir çocuk kreşinin bulunmasıdır. “Cibali Kreşi”, işçi hakları çerçevesinde kazanılmış ancak fabrika yönetimi için de övünç kaynağı olan bir sosyal motiftir. Fabrikadaki bu kreşin Türkiye’deki ilk kreş uygulaması olduğu söylenmektedir.
1948 yılında “İktisadi Yürüyüş” dergisinde yeralan bir yazıda “bu fabrikanın içtimai yardım ve çocuk kreşi memleketteki şöhretini muhafaza etmektedir. 16 yataklı reviri, eczanesi, laboratuarı ve her sahada mütehassıs doktorları ile Cibali işletmesi yıllardan beri buraya emek veren müdür Sami Sunal’a ve arkadaşlarına manevi bir haz bahşedecek bir haldedir” denmektedir.
Pek çok tarihi olaya tanıklık eden, çok sayıda sosyal hakka imza atan Haliç’teki bu ihtişamlı bina ve işçileri edebiyatımızdaki yerini, birçok aşkın tanığı ve sahibi olarak da almıştır.
Rizeli bir berber olduğu anı defterinden anlaşılan Aşık Çakır Çavuş, İstanbul’dan ayrılıp giderken yanında yol arkadaşı olarak Cibalili bir kadını da götürür. Bununla ilgili üç parça manzum hatıratından biri Cibali üzerinedir ve bir bölümünde şöyle der:
Cibâli’nin dilberi
Tütün sarar elleri
Şekli beşerde peri
Gör Rizeli berberi
Mahmut Yesari’ye ait Çulluk isimli roman da Cibali Tütün Fabrikası’nda çalışan bir genç kızı anlatır. Bu romandan etkilenen Bora Ayanoğlu da “Fabrika Kızı” şarkısını yazar ve besteler. Ancak bir başka rivayete göre Ayanoğlu bu şarkıyı, fabrikada çalışan Mahtume isimli, oldukça hoş ve alımlı bir kızdan etkilenerek yazmıştır.
Çoğunluğu kadın olmak üzere kadınlı-erkekli çok sayıda işçinin çalıştığı, mimari yapısı, işçisi, sosyal olayları ve aşklarıyla hem şehir hem sanayi tarihimizde önemli bir yere sahip olan Cibali Tütün Fabrikası, 1992 yılında boşaltılır. Yaklaşık iki buçuk yıl sonra 1995’te Fatih Belediye Binası yapılmak istenir. Fakat bu girişim gerçekleşmez. Ardından Kadir Has Vakfı’na devredilir. Vakıf, binada restorasyon gerçekleştirdikten sonra 1997 itibariyle binayı Kadir Has Üniversitesi olarak kullanmaya başlar.
Günümüzde binaya girdiğinizde duvarlarında tütün üretimi dönemine ait fotoğraflar görebilirsiniz. Fabrika döneminden kalan demir yapı unsurları da önünüze çıkar. Bu demir sütunlar arasında o eski fotoğraflarda, tütün kokan elleri, tütün kokan duvarları, iş makinelerinin seslerini hissedebilir; romanlara, şiirlere ve şarkılara dökülmüş aşkları anabilirsiniz. Bu yazıyı okuduktan sonra Haliç’ten geçerken binaya bir kez daha bakın. Görkemi ve manzarasıyla size hala bir genç kız edasıyla göz kırptığını fark edeceksiniz.
Kaynaklar
1- Tekel Dergisi
2- Osmanlı’dan Günümüze Tekel isimli kitap, (TEKEL Yayınları).
3- 1965 İstanbul Ansiklodepisi (Reşat Ekrem Koçu)
4- 1933 İstihbarat Bülteni
5- Özel Arşiv ve Koleksiyonlar
Fabrika Kızı
https://www.youtube.com/watch?v=xIf8olVXFuU
Söz-Müzik: Bora Ayanoğlu
Gün doğarken her sabah
Bir kız geçer kapımdan
Köşeyi dönüp kaybolur
Başı önde yorgunca
Fabrikada türün sarar
Sanki kendi içer gibi
Sararken de hayal kurar
Bütün insanlar gibi
Bir evi olsun ister
Bir de içmeyen kocası
Tanrı ne verirse geçinir gider
Yeter ki mutlu olsun yuvası
Dışarda bir yağmur başlar
Yüreğinde derin sızı
Gözlerinden yaşlar akar
Ağlar fabrika kızı
Oysa yatağında bile
Bir gün uyku göremez
İhtiyar anası gibi
Kadınlığını bilemez
Makineler diken gibi
Batar her gün kalbine
Yün örecek elleri
Her gün ekmek derdinde
Hüseyin IRMAK
Yorumlar