İrfan Baştuğ caddesi no 5/A
Emekli Subaylar Sitesi 34/2 Esentepe
E-bülten
Arada bizden ve belki gezilerimizden haberdar olmak isterseniz
MÖ 7. yüzyıl ortalarında bir tarihte Orta Yunanistan’daki Megara kentinden gelen kolonistlerce İstanbul Boğazı’nın (Bosporos) Avrupa yakasında kurulan Byzantion kenti, yüzyıllar boyunca balık ve balıkçılıkla iç içe bir yaşam sürmüştür. Byzantionlular için balık, en büyük zenginlikleriydi; sadece günlük besin ihtiyaçları için değil fakat aynı zamanda salamura olarak ihracatını yaparak refah içinde bir yaşam sürmelerine de olanak sağlıyordu. Boğazdaki balıklardan (daha doğrusu memelilerden) biri de yunuslardı. Antik Çağ yazarlarından Strabon, yunusların sürü halinde dolaştıklarını ve yavru ton balıkları ile palamutları yiyerek beslendiklerini ve avlanan yunusların yağlarından yararlanıldığını anlatır. İstanbul Boğazı, yunuslar için oldukça önemli bir yaşam alanıdır. Karadeniz ile Ege Denizini bağlayan su yolu, diğer balıkların da göç yolunu oluşturduğundan, yunuslar için muhteşem bir sofra demekti. Ancak, yunuslar başka balıkları avlarken, kendileri de insanlar tarafından avlanıyorlardı. Örneğin, Antik Çağ yazarlarından Oppianos, Byzantionluların zıpkınlarla yunus avladıklarını anlatmaktadır. Balıkçılar hafif teknelerle kıyıdan açılmakta ve teknelere yaklaşan yunuslara zalimce zıpkınlarını saplıyorlardı.
Öte yandan, herşeye rağmen, yunusların Byzantionlulara dostça yaklaşımlarını aktaran hikayelere de rastlamaktayız. Antik Çağ yazarlarından Aelianus’un anlattığı hikaye bir hayli ilginçtir: Bir süre Byzantion’da yaşayan Koiranos adlı bir Paroslu, Byzantion’da ağlara takılan yunusları, fidye verir gibi ağ sahiplerine para vererek serbest bıraktırırdı ve bu davranışı yunuslarca şükranla karşılanırdı. Daha sonra Koiranos, memleketine dönmek için gemiyle Byzantion’dan ayrılmış ve Ege Denizinde bir yerde gemi fırtına nedeniyle batmıştı. Gemideki mürettebatın hepsi boğulmuş ancak Koiranos o sırada batan geminin çevresinde dolaşan yunuslar tarafından kurtarılmıştı. Yunuslar Byzantion sularında yıllarca kendilerine yapılan iyiliği unutmamışlardı. Koiranos’u sırtlarında taşıyarak bir burundaki mağaraya getiren yunuslar ona büyük bir saygı beslediler. Koiranos öldüğünde, cesedi bir odun yığını üzerinde yakıldı ve yunuslar etrafında toplanarak yükselen alevlerle birlikte kendisini sonsuzluğa uğurladılar. Kuşkusuz bu hikayenin doğruluğunu tartışmak gereksizdir, ancak bir Antik Çağ yazarının eserinde yer bulmuşsa, yıllarca okunmuş ve dilden dile aktarılmış demektir. En azından yunusların insanların yakınlığına güzel bir yakıştırmadır.
Oğuz Tekin
Yorumlar