İrfan Baştuğ caddesi no 5/A
Emekli Subaylar Sitesi 34/2 Esentepe
E-bülten
Arada bizden ve belki gezilerimizden haberdar olmak isterseniz
İstiklal Caddesi’nin sağında, Deva Çıkmazı'nda bulunan Casa Garibaldi, 1863’te kurulmuş olan İtalyan İşçileri Yardımlaşma Derneği'nin eski merkezi. Garibaldi'nin 1860'larda İstanbul’a geldiği ve Fransızca dersleri vererek geçimini sağladığı bu mekân, Beyoğlu’nun sosyal hayatında önemli bir rol oynamış. Dernek, danslı çaylar ve balolar gibi etkinliklerle tanınıyordu. Behzat Üsdiken, bu yerin Mussolini’nin kurduğu Opera Nazionale Dopolavoro’nun bir parçası olduğunu ve işçilere eğlenceli aktiviteler sunduğunu belirtiyor. Scognamillo, bu dönemdeki İtalyan topluluğunun faşist hareketten nasıl etkilendiğini anlatıyor. Ayrıca, Galatasaray Lisesi'nin arkasındaki Hayriye Sokak'ta da derneğin izlerine rastlanabiliyor. Şu anda restore edilmekte olan Casa Garibaldi, çalışmaların tamamlanmasını bekliyor.
Kurtuluş, İstanbul'un tarihi bir semtidir ve Şişli ile Beyoğlu ilçelerine bağlı dört mahalleyi kapsamaktadır. Tarihi, 1500'lü yılların ikinci yarısına kadar uzanır, ancak daha önce Aya Dimitri Kilisesi'nin bulunduğu bölgede küçük bir köy olarak varlığı bilinmektedir. Kirazlı Köy olarak da bilinen bu yerleşim, at tavlaları nedeniyle "Tatavla" olarak anılmıştır ve döneminde meşhur bir at tavlası, kuyular, kunduracılar, tulumbacılar, meyhaneler ve karnavallarla tanınmıştır.
Bodrum Camii, İstanbul'un Lâleli-Aksaray bölgesinde yer alan, tarihi ve kültürel açıdan zengin bir yapıdır. 5. yüzyıla tarihlenen bu yapı, Roma döneminde devasa bir kubbeli yapı olarak inşa edilmiştir ancak kubbesi tamamlanmamıştır. Yüzyıllar sonra, 920'lerde Konstantin Porfirogenetos ve Romanos Lekapenos burada bir saray yaptırmış, ancak bu sarayın kalıntıları günümüze ulaşmamıştır. Rotunda’nın duvarları, Bizans döneminde sarnıca dönüştürülmüştür.
Kanlı Meryem’in günümüze ulaşan tek tasviri, Kariye Müzesi’nde bulunan bir mozaikte, İsa’nın eteğine yapışmış olarak yer alır. Bu tasvirde, Moğolların Meryemi olarak bilinen Maria, Moğol prensesi gibi çekik gözlerle resmedilmiştir. Maria’nın yaşamı, trajedi ve talihsizliklerle dolu bir öykü olarak tarihte yerini almıştır.
İstanbul'un hanları, genellikle gözden kaçan, ancak şehrin zengin tarihini ve el sanatlarını yansıtan mekanlardır. Çarşı’ya gelenler çoğu zaman hanları gözden kaçırır, çünkü bu yapılar genellikle pek dikkat çekici değildir ve içlerindeki zenginliği dışarıdan görmek zor olabilir.
Cebeci Hanı'nda, kapalı görünümüne rağmen, birçok renk ve materyalin bir araya geldiği canlı bir ortam vardır. Üst katta bakır dövme ustalarının ritmik sesleri duyulurken, alt katta eski altınlar eritilerek yeniden işlenir. Kızlarağası Hanı’nda, altın eritilir ve kalıplara dökülerek yeni formlar verilir. Pastırmacı Hanı’nda ise, zahmetli işlemlerle gümüş nesneler elde edilir. Buradaki ustalar, her işin detayına hakimdir ve uzun yılların birikimlerini yansıtır.
Erguvan adı Farsçadan gelmiş olup, "Yahuda’nın ağacı" anlamına gelir. Yahuda, İsa’ya ihanet ettikten sonra pişman olup kendini erguvan ağacına asmıştır. Çiçekler bu yüzden kırmızıya dönmüş. Ayrıca, Aziz Markos, İsa'nın erguvan renkli bir giysi giydirildiğini anlatır ve çarmıhının erguvan ağacından yapıldığını öne sürer.
İstanbul'un tarihi ve kültürel mirasını keşfederken, çeşitli lezzet durakları ve önemli yapıları ziyaret ederek keyifli bir gün geçirmiş olacağız.
